Batı Avrupa’nın en eski şehirlerinden biri olan Lizbon, yüzyıllar öncesine dayanan zengin ve çeşitli bir tarihe sahiptir. Şehir, geçmişte Romalılar, Müslümanlar ve Cermen kabileleri tarafından yönetilmiş ve her bir medeniyet Lizbon’un mahallelerinde kendi izlerini bırakmıştır. Örneğin, Alfama'daki Müslüman etkisi ve Belém'in kolonyal geçmişi, Lizbon’a özgün bir karakter ve kültür kazandırır.

Lizbon’u keşfetmek gerçek bir zevktir; şehrin renkli binaları, canlı bir atmosfer sunar. Dolambaçlı sokaklarında yürüyerek gezmek ikonik sarı tramvaylarına binerek her bir bölgeyi kolayce keşfedebilirsiniz.  

Lizbon’un batısında, Atlantik kıyısı, rahatlamak veya dünyaca ünlü sörf noktalarında dalgalara kapılmak isteyenler için ideal olan kumlu plajlarla doludur. Cascais gibi kasabalar, geleneksel balıkçı köylerinin izlerini sunarken, yakındaki UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan Sintra'nın büyüleyici dağları ve sarayları, adeta bir masaldan fırlamış gibidir.

Lizbon’un doğusunda, Portekiz’in en büyük bölgesi olan Alentejo, geniş mantar meşesi ormanları ve üzüm bağları ile kaplıdır. Alentejo’yu ziyaret etmek, tepelerde kurulu köyler ve Orta Çağ şehirlerinde hâlâ canlı tutulan gelenekler ile otantik, kırsal Portekiz’i deneyimlemek gibidir. Gurme gezginler için harika bir destinasyon olan Alentejo, doğayla yakın bağları sayesinde mükemmel bir mutfak kültürüne sahiptir ve bölgenin şarapları mutlaka tadılmalıdır.

Güneşli gökyüzü, altın rengi kumsallar ve sakin, masmavi sularıyla Algarve, Atlantik'ten çok Akdeniz’i andırır. Bu özellikleri, bölgeyi popüler bir plaj destinasyonu haline getirmiş ve bazı yerlerde yapılaşmaya yol açmıştır. Ancak nerelere bakacağınızı bilirseniz, hala keşfedilmeyi bekleyen pek çok güzellik bulabilirsiniz: Müslüman ve Roma döneminden kalma harabeler, bozulmamış doğa rezervleri ve tarihi dokusunu koruyan kasabalar, ayrıca geniş zeytinlikler ve mantar meşesi ormanları Algarve’nin karakteristik özelliklerindendir.

Lizbon’un birkaç saat kuzeyinde yer alan Coimbra, tarihi zenginliği ve genç enerjiyi harmanlayan, samimi bir şehirdir. Bu iki özelliği, büyük ölçüde 13. yüzyıla dayanan köklü Coimbra Üniversitesi’ne borçludur. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan üniversite, bu eski başkentte 1537 yılında kalıcı olarak kurulmuştur.

Üniversite öğrencileri, siyah pelerinleriyle kolayca tanınır. Onların izinden giderek kurumun kalbine, üç tarafı üniversitenin en göz alıcı binalarıyla çevrili geniş meydan Paço das Escolas’a ulaşabilirsiniz.  

Portekiz’in kuzeyinde, Douro Nehri’nin dik yamaçları yüzyıllardır özenle teraslanarak bu bölgenin ünlü bağlarını oluşturmuştur. Her bir sıra, zorlu şist kayalarından elle oyulmuş olup, bölgenin bağcılık mirasını gözler önüne serer.

Douro, dünyadaki en eski sınırları belirlenmiş şarap bölgelerinden biridir ve port şarabının uluslararası itibarını korumak amacıyla 1756 yılında Marquis de Pombal tarafından koruma altına alınmıştır. Nehir, Porto’da Atlantik’e dökülür ve ünlü şaraplar, bir zamanlar dar, sığ rabelo tekneleriyle şehirdeki nehir kenarındaki mahzenlere taşınırdı.

Bölge, hem şarapları hem de manzarasıyla tanınır; teraslanmış tepeler, granit kayalıklar ve kıvrımlı vadilerin uzun mesafeli görüntüleri göz alıcıdır. Sizler için, tadımlar ile renklendirilecek bağlar arası geziler ve bağların arasında yürüyüş turları düzenleyebiliriz.

Portekiz’in dinamik ve kompakt ikinci şehri olan Porto, Douro Nehri’nin ağzındaki dik yamaçlara kurulmuştur. 1755 yılında Lizbon’u yerle bir eden depremden etkilenmeyen şehir, özgün karakterini korumayı başarmış; parlak çinilerle kaplı, sık dizilmiş evler, tarihi Ribeira kıyısındaki yamaçları süslemeye devam etmiştir. Porto’nun Orta Çağ’dan kalma, bozulmamış tarihi dokusu da ayrı bir cazibe katmaktadır.

Douro Nehri — altı köprüyle geçilen bu su yolu — geçmişte bölgenin ana ulaşım damarını oluşturuyordu. İç kesimlerdeki şarap bölgesinden, şehrin karşısında yer alan Vila Nova de Gaia mahallesine kadar uzanır. Porto’nun adını taşıyan meşhur likörlü şarap, burada yüzyıllardır olduğu gibi meşe fıçılarda, sessizlik içinde yıllanır ve mahzenlerde olgunlaşır.

Merkezi Sintra-Vila, Avrupa Romantizminin ilk merkezi olarak UNESCO tarafından tanınmıştır. Gotik, Rönesans, Müslüman ve Mısır etkilerinin harmanlandığı bu bölge, parklar, bahçeler ve anıtlardan oluşan bir kültürel peyzaj sunar. Bu unsurlar bir araya geldiğinde, adeta bir romandan fırlamış gibi bir atmosfer yaratır.

Atlas Okyanusu’nun çalkantılı suları ile çevrili olan Azor Adaları, Portekiz’in özerk bir bölgesi olmasına rağmen anakaradan tamamen farklı bir deneyim sunar. Bu dokuz volkanik ada, her biri kendine has bir karakter taşır; São Miguel’in yemyeşil tepelerinden, Pico’nun görkemli volkanına ve taş duvarlarla çevrili bağlarına kadar uzanır. Yürüyüş, bisiklet veya sessiz yollarda araçla gezerek, şelaleler, kaplıcalar, dumanlı gayzerler, yemyeşil çayırlar ve turkuaz göllerle karşılaşabilirsiniz. Denizde ise balinalar sulara dalıp çıkar. Kısa uçuşlarla adalar arasında geçiş yaparak, dramatik manzaraları keşfedin ve adaların sakin yaşam tarzını doyasıya yaşayın.

Madeira Adası, Gulf Stream’in sıcak sularından faydalanan şanslı bir yer olup, altın rengi kumlu plajları ve etkileyici volkanik manzaralarıyla dikkat çeker. Adanın küçük boyutuna rağmen, Madeira oldukça zengin bir deneyim sunar. Güneşin altında saatler geçirebilir, sığ sularda dinlenebilir, kaliteli şarapları tadabilir, başkent Funchal’ı keşfedebilir ve çevresindeki kırsal alanlarda gezintiye çıkabilirsiniz.