Gösterişli bir kale ile taçlanan ve yüksek kültür ile kozmopolit şıklığın birleşimiyle tanınan Edinburgh, İskoçya’nın tarihi başkentidir. Orta Çağ’dan kalma Eski Şehir (Old Town) ve görkemli Gürcü Yeni Şehir (New Town) boyunca uzanan etkileyici mimarisi, harika müzeleri, hareketli restoran ve barlarıyla doludur; üstelik kompakt yapısıyla yürüyerek keşfetmeye de oldukça uygundur.

Tarihi binalarla süslenmiş zarif sokakları, edebiyat dünyasının dev isimleriyle olan güçlü bağları ve uluslararası üne sahip festivali sayesinde Edinburgh, hem UNESCO Dünya Mirası Alanı hem de Edebiyat Şehri unvanlarına sahip kültürel bir merkezdir. Tüm bu tarihî dokusuna rağmen, şehir enerjik ve genç bir ruha sahiptir; hareketli gece hayatı ve sofistike ama samimi atmosferiyle herkese hitap eder.

Clyde Nehri’nin her iki yakasında yer alan Glasgow, hem sıcak ve samimi hem de kozmopolit bir şehirdir. Viktorya dönemi Glasgow’u, buharlı gemi üretiminde öncüydü ve bir dönem dünyadaki okyanus gemilerinin %25’ini üretiyordu. Ancak Büyük Buhran’ın ardından şehir gerilemeye başladı.

Büyük sanayilerinin kaybolmasının ardından onlarca yıl süren duraklama döneminden sonra, Glasgow 1980’lerde yeniden canlanmaya başladı ve iş dünyasının yatırımlarıyla yükselişe geçti. Bugün İskoçya’nın en büyük şehri; yenilikçi restoranları, gelişen yaratıcı endüstrileri ve Britanya’nın en iyi canlı müzik mekanlarına ev sahipliği yapan dinamik bir merkez haline gelmiştir. Tüm bunlara ek olarak, şehir Loch Lomond ve Trossachs Ulusal Parkı’na sadece 45 dakika uzaklıktadır.

Inverness: İskoçya’nın kuzeydoğusunda, Ness Nehri’nin kıyılarında kurulan Inverness, Highlands bölgesinin en büyük şehridir ve adını aldığı nehrin kenarında etkileyici bir konumda yer alır.

Şehir, uzun ve çoğu zaman kanlı bir tarihe sahiptir; Jacobite Ayaklanması’na son veren ünlü Culloden Muharebesi burada gerçekleşmiş, ayrıca Shakespeare’in “Macbeth” adlı trajedisine ilham vermiştir. Oyun yazarı tarafından ölümsüzleştirilen Orta Çağ kalesi artık var olmasa da, onun yerine yapılan 19. yüzyıldan kalma görkemli yapı, hâlâ nehir kıyısında heybetini korumaktadır.

Highlands bölgesinin önemli bir ulaşım merkezi olup, canlı atmosferi ve güçlü yerel karakteriyle keşif için mükemmel bir başlangıç noktasıdır.

Küçük bir kasaba ama büyük bir üne sahip olan St Andrews, golfün manevi evi ve İskoçya'nın en eski ve en prestijli üniversitesinin bulunduğu yerdir. Sahil kenarındaki konumu, resmedilmeye değer sokakları ve Orta Çağ kalıntılarıyla, eski dünya cazibesini öğrenci canlılığıyla harmanlayan bir karaktere sahiptir. Dar sokaklar ile birbirine bağlı taş döşeli caddeleri, mükemmel restoranlar ve bağımsız dükkanlarla dolu, samimi ve zarif bir yerdir. Şehir merkezinde ise, St Andrews’ün hac merkezi olmasının nedenini oluşturan muazzam bir katedralin kalıntıları yer alır.

İskoçya’nın Highlands bölgesi, Avrupa'nın son vahşi doğa alanlarından biridir ve Britanya'ya yapılan bir seyahat, bu bölgenin epik manzaralarını görmek ve dağlar, vadiler ve göller üzerindeki ışığın oyununu kendiniz deneyimlemekle tamamlanmış sayılmaz.

Cairngorms’dan Wester Ross'un yükselen kayalıklarına kadar, Highlands dış mekan macerası için bir oyun alanıdır; burada zirvelerini yürüyerek keşfetmek, nehirlerinde balık tutmak ya da muazzam yaban hayatını gözlemlemek için sonsuz fırsatlar bulunmaktadır. İskoçya’nın Batı Kıyısı özellikle özel olup, Gulf Stream tarafından ısıtılan keskin girintili kıyıları, palmiye ağaçlarından orkalara kadar birçok sürprizi saklar ve konaklamak için akıl almaz yerler ve ziyaret edilecek tarihi kalelerle doludur. Great Glen boyunca Ben Nevis ve Loch Ness'i geçerken, yolculuğunuz sırasında canavarlara dikkat edin ve sonunda Inverness'e ulaşıp, Cairngorms'a ve Spey Vadisi'nin balıkçılık ile viski imalathanelerine keşfe çıkabilirsiniz.

Vahşi ve uzak yerler ile geleneksel topluluklara olan özlemi olanlar için İskoçya adalarına doğru bir rota çizmek harika bir fikirdir. Burada gerçekten her şeyden uzaklaşabilir, Skye, Harris ve Orkney Adaları’nda şaşırtıcı dağ görkemi, göz kamaştırıcı beyaz plajlar, devasa girdaplar ve 5.000 yıl öncesine ait bozulmamış prehistorik köyleri keşfedebilirsiniz. Britanya'nın Ultima Thule'suna St. Kilda'ya ulaşmak için, lüks keşif turlarımızdan birine katılın ve çevrenizdeki okyanusa dalış yapan binlerce gannet kuşu ve büyüleyici deniz kayalıkları karşısında kelimelerinizin tükendiğini hissedin.

 En çok Loch Ness Canavarı'nın evi olarak bilinen bu efsanevi su yolu, İskoçya’nın kuzeyinde popüler kültürde önemli bir yer tutar. Highlands’in içinden mavi bir parmak gibi uzanan bu göl, bulunduğu yer, mitolojik statüsü ve macera vaatleriyle birçok yaz ziyaretçisini çeker. O dönemde bile, gölü çevreleyen kasvetli tepeler ve vadilerde huzurlu bir kaçamak yapmak oldukça kolaydır. Bir harabe göl kenarı kalesi, şirin kasabalar ve köyler ile Highlands manzaraları, burayı ödüllendirici bir seyahat noktası yapar; ayrıca yakındaki Inverness’ten kolayca keşfedilebilir.

İskoçya Highlands’ine açılan kapı olan Loch Lomond, Britanya'nın en büyük gölüdür. Balloch kasabasından başlayarak kuzeydeki küçük bir köy olan Ardlui'ye kadar 39 km (24 mil) boyunca uzanır. Birçok manzaralı seyir noktası, etkileyici panoramalar sunarken, orman yolları ve dağ patikaları mükemmel yürüyüş ve dağ bisikleti parkurları sağlar. Göl üzerinde yapılan gemi turları, kano, rüzgar sörfü ve kayaking aktiviteleri ise sizi sakin adalara ve suyun üzerine çıkarır.

Vahşi, engebeli ve romantik bir doğaya sahip olan Skye Adası, İskoçya’nın en büyük ve belki de en fotojenik adasıdır. Kristal berraklığındaki havuzlara dökülen şelaleler, çelik grisi göller ve ıssız fundalıklar, yükselen dağlarla çerçevelenmiştir. Mercan beyazı plajları turkuaz sularla buluşurken, orta çağ kaleleri, şirin balıkçı köyleri ve geleneksel publar adanın dört bir yanında sizi karşılar.

Yağmur burada sıkça misafir olsa da, çiseleyen yağmurun ardından güneş ışınlarının bulutları delip geçtiği anlar, adanın en büyüleyici manzaralarını sunar. Ayrıca, taptaze deniz ürünleri, yerel viski ve buranın insanlarının samimi misafirperverliğiyle kendinizi şımartmaya hazır olun.